30 Nisan 2012 Pazartesi

Pepsi Reklamımız


Gün geçmiyor ki bir çekat reklam ajansı reklam filmi daha deprem etkisi yaratmasın. İşlerimizi büyüttükçe rakiplerimiz bizi kıskanıyor, işbirlikçilerine reklamımız hakkında kötü yorumlar yaptırıyor. Biz bunların hepsine kulaklarımızı tıkayarak devam ediyoruz başarılı reklam hayatımıza sevgili takipçilerimiz.
Efendim burada biz bizeyiz diye her şeyi anlatacağım. Gizlimiz saklımız yok. Nazar değer diye projenin pepsiye ne kadara mal olduğunu söylemeyecektik ama vazgeçtik.  Tam olarak projeden 3 trilyar aldık. Evet yanlış okumadınız, trilyar. Yani boşuna kafa yormayın, henüz kimse trilyarı saymayı bilmiyor, biz de çekimizi bankadan bozdurunca tam olarak kaç tane trilyon ettiğini göreceğiz. Şimdilik çeki ofise çerçeveletip astık. Yalnız neden Bülent Ersoy ve Azra Akın’a ayrıca para verdiler anlamadık.

Efendim öncelikle pepsi nedir? Bilmeyen vardır diye anlatayım. Pepsi bir gazlı içecek markasıdır. Gazlı içeceğin türünün adı da koladır. Fakat ülkemizdeki bütün garson arkadaşlarımıza vakti zamanında gizli bir bildirim gitmiştir. Bunlar kendi aralarında bu gizli bildirimi nesilden nesile aktarırlar. O gizli bildirim der ki: Müşteriden “kola” kelimesini içeren bir cümle duyduğun anda “Abi kola yok pepsi var” cevabını verceksin. Fakat bu gizli bildirim gelenek göreneklerine bağlı olan Anadoludaki illerimizde hüküm sürer. Yani İstanbul’daki garsonlar, maalesef bir çok meslek dalına mensup emekçilerimizde olduğu gibi, yozlaşmış oldukları için bu bildirimi nesilden nesile aktarmada başarılı olamamışlardır. Bu nedenledir ki İstanbul dışına çıktığınız anda sizin “Coca Cola” ile ilişkiniz henüz kaynağı bilinmeyen gizli bir güç tarafından kesilir. Son yıllarda bazı tatil yörelerimizdeki yozlaşma nedeni ile oralarda da “Abi kola yok pepsi var” lafını duyamayabilirsiniz.

Bu ön bilgiden sonra Pepsi reklam filmimizin aşamalarına geçebiliriz.

Öncelikle maalesef Bülent Ersoy’u biz seçmedik, firma çoktan anlaşmıştı kendisi ile. Parasını falan da vermiş. Azra Akın da öyle. Bize sadece bir hikaye çıkarmak ve bunu bir mantık silsilesine oturtmak kalıyordu. Bu konuda ne kadar başarılı olduğumuzu bildikleri için bize geldiler.

Bülent Ersoy’a şarkı söyleteceğimiz ve Azra Akın’ı da dans ettireceğimiz kesindi.  Fakat bu iki sanat dalını nasıl birleştirmeliydik..  Azra Hanım’a şarkı söyletelim dedik. Fakat yalnızca ingilizce şarkı söyleyebiliyordu... Bir iki denedik, arkadaşlardan biri sağır olup bize dava açtı. Neymiş efendim iş kazasıymış... Neyse sonra firmaya sorduk acaba Azra Hanım yerine Sevtap Parman’la anlaşma imkanımız var mı diye, hayır dediler.  Biz de bu harkulade yorumdan vazgeçmek zorunda kaldık.




Sonra madem Azra Akın’a şarkı söyletemiyoruz bari Bülent Hanım’I dans ettirelim dedik. Hangi dans figuru Bülent Ersoy’la özdeşleşir diye düşünmeye başladık. İpuçlarımız şunlardı:
1)      Bülent Ersoy inanılmaz derecede afro-amerikalılara benziyordu.
2)      Çocukları çok seviyordu




3)      Daha önce 10’larca ameliyat geçirmişti
4)      Ne dediği çoğu zaman anlaşılmıyordu.

Bütün bu ipuçlarını birleştirince aklımıza micheal Jackson geldi. Kendisi bir afro amerikalıydı ve 10’larca ameliyat geçirmişti. Ayrıca çocuklara olan düşkünlüğü dillere destandı. Adamın evinde lunapark vardı yahu... Hepsinden öte micheal Jackson’ın da tam olarak ne dediği anlaşılmıyordu, şarkılarını ülkemizde gerçekten söyleyebilen kimse yoktu. Adamın şarkılarını anladığı kadarını söyleyen bir nesil yetişmişti ülkemizde.  Ve en kötüsü de aslında şarkılarda ne dendiği Micheal Jackson öldükten sonra ancak anlayabilmişti bu nesil. Çünkü ancak o zaman kafamıza dank edip internetten şarkı sözlerine bakmayı akıl edebilmiştik.

Mesela biz yıllarca Smooth Criminal şarkısındaki nakarat olan “Annie Are you ok?” kısmını “elibaci vokki el baci vokke are you vokki eli” olarak söyledik ve hiç gocunmadık.

Bu aynı nesil yine Micheal Jackson sayesinde “yahu o zaman ninja kaplumbağaların jenerik müziğini de yanlış mı biliyordum acaba” diyip doğrusunu yine veli nimetleri internetten bakıp öğrenmiş nesildir.
Mahalle arkadaşlarımıza hava basmak niyetiyle “tiret vintu ninja tötıls tiret vintu ninja törtıls evuzuli hefşıl, norölog” diye bas bas bağırırken yıllar sonra aslında onun “teenage mutant ninja turtles, teenage mutant ninja turtles, teenage mutant ninja turtles, hereos in a half sell, turtle power” olduğunu öğrenince hüsrana uğramış, kendilemizden soğumuşuzdur. Allahtan o zaman hava bastığımız arkadaşlarımızla görüşmüyoruz...
İşte bu benzerlikler neticesinde Micheal Jackson ile özdeşleşmiş moonwalk yürüyüşünü yaptırmaya karar verdik Bülent Ersoy’a. Fakat kendi bütçemizden kesip fona dansçı alacağımıza sokaktan adam topladık, ne de olsa her 5 kişiden 4 ü moonwalk yapabiliyor Türkiye'de. Bu nedenle topladığımız 5 kişiden biri geri geri yürüdü, idare edin.

Ayrıca pepsi ve coca cola gibi markaların 80'lerde amerikada reklamlarında kullandıkları ve sonradan yasaklanan subliminal mesajları nasıl olsa rtük anlamaz diye kendi reklamımızda kullandık. Bülent Ersoy'a "yerinden gir evladım" dedirttik. O kadar başarılı bir subliminal mesaj verdik ki şahsen biz bile anlamadık ne demek istediğimizi, ama bilinç altımızda yer etmemesi imkansızdı...

Buyrun izleyin:



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder